6 Haziran 2009 Cumartesi

Ah Be Prison Break Kurtlar Vadisi Kadar Olamadın....

Son yıllarda dizi izlemek gibi bir vakit israfı yapmıyordum,ta ki bir arkadaşımın ballandıra ballandıra prison break anlatmasına kadar.ki o zaman bile izlemeyecektim…ilk bölümünü; ‘ne varmış şu dizide yau’ küçümsemesiyle izlemeye başlamıştım…ilk bölümü izlemek bu diziye kendini teslim etmen anlamına geliyormuş…ikinci bölümü birinciyi izledikten hemen sonra izledim….üç dört beş derken üçüncü gün ilk sezon bitmişti…sonra ikinci sezon…sonra üçüncü sezon….bir haftada üç sezonu devirmiş,dördüncü sezon ne zaman çıkacak acaba diye sabırsızlanmaya bile başlamıştım…söylentiler altı sezon olacağı yönündeydi,bende dua ediyordum umarım altı sezon olur diye….ama istediğim gibi olmadı…dördüncü sezonda bitirdiler bu mükemmel diziyi…ilk üç sezon elimde olduğu için izlemek çok güzeldi ama dördüncü sezonda öyle bir durum olmadı….haftalık takip etmek gibi bir işkenceye maruz kaldım...işkence demek aslında biraz haksızlık olur,onunda kendine göre bir keyfi var…önce internete düşecek,sonra alt yazıyı bekleyeceksin….alır almaz izleyeceksin.biraz bekletince bir tadı kalmıyordu sanki…velhasılı,adamlar hakikaten bu işi yapıyorlar,dizi başından sonuna kadar akıl dolu,kurgu mükemmel,ilk sezonda gördüğün bazı şeyler üçüncü sezonda karşına çıkıyor,ikinci sezonda olan bir olayın devamı ne oldu derken dördüncü sezonda cevabını veriyorlar…öyle ki dizi için iki ayrı final bölümü hazırlamışlar….bunu duyduktan sonra pes diyorsun…kimse kusura bakmasın bizim dizilerin yüzde doksanı hatta daha fazlası ucuz,basit ve beş para etmez…bu küçümsememe tepki gösterenlere hep sorarım hangi dizimizin çekimine başlamadan önce finali bellidir….söyleyebilir misiniz beş tane dizi….hayır…tek bildiğim ikinci bahar…başka da bilmem….dizilerimizin hepsi oyuncu değişikliğiyle birlikte senaryo değişimine gider….bir dizide olmayacak türde insan bolluğu yaşanır…sen kafanda bir son belirleyemezsin… bizimkileri eleştirmeye kalkarsak bunun sonu gelmez…boş verelim en iyisi…dizime döneyim.birinci finali izledikten sonra adeta yıkıldım,bu dizi bu şekilde bitmemeliydi diye üzüldüm ama ikinci final olduğunu duyduğumda iyi ki çekmişler ilki çok koymuştu dedim ama ikinci final daha çok koydu…ne yalan söyleyeyim gözlerimden birkaç damla yaşta akmadı değil hani…

Sessiz Çığlığım

durdum,
kalakaldım olduğum yerde,
donmuş gibiydim adeta,
şimşekler çaktı zihnimde,
ben niye burdayım dedim bir an,
yüreğim sıkıştı,
göğsüm daraldı,
haykırmak istedim,
bağırmak istedim avaz avaz,
zincirleri kırmak...
olmadı,
isyanlarım içime akıyordu,
ansızın bir ağırlı çöktü omzuma,
yığıldım kaldım olduğum yerde,
bir ses duydum fısıltı kıvamında,
kulak kabarttım,
duyabilmiştim sonunda...
bu benim sessiz çığlığımdı...

Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezgin, Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı

Beşinci Kural:
Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır.
Akıl temkinlidir.
Korka korka atar adımlarını.
"Aman sakın kendini" diye tembihler.
Halbuki aşk öyle mi?
Onun tek dediği: " Bırak kendini, ko gitsin! "
Akıl kolay kolay yıkılmaz.
Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer.
Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur.
Ne varsa harap bir kalpte var!

30 Mayıs 2009 Cumartesi

Tembel Bir Günün Boş Hikayesi

tipik bir öğrenci evinde,pekte tipik olmayan bir odamdayım yine...
odalarımı çok seviyorum nedense....
hep aynı eşyalar olsada,farklı pencerelere sahip olması ve o pencerelerin farklı yerlere açılıyor olması beni hep düşüncelere sevkeder...
bir önceki odamın penceresi apartman boşluğuna açılıyordu,karşıda da yan komşunun yatak odası...:)
bu kez apartman boşluğuna bakmasada güneş görmeyen bir cephedeyim yine...
yan binanın giriş kapısın tam karşısı,
dairemizde birinci katta...
bugün yine tembelliğimin doruklarında olduğum bir gün....
gece 4 gibi uyudum,sekiz gibi kalkıp gazetemi okudum...
sonra yine yattım,11e kadar uyudum...
evde kimsenin olmaması yatağımla aramdaki samimiyet derecesini artırdı galiba...
mutfakta birşeyler atıştırdıktan sonra soğumak üzere olan yatağımda buldum kendimi....
sonra biraz daha yatayım derken telefon çaldı birden....
umarım kimse beni dışarı çağırmaz diye korkarak telefona baktım....
korktuğum başıma gelmişti....uzun zamandır görüşmek için sözleştiğim ortaokul arkadaşım telefonun diğer ucundaydı....
insan istediği zaman anında bahaneler bulabiliyordu....
şehir dışında olduğumu söyledim uykulu sesimle....
tabi anladı benim bu masum yalanımı....
'hadi kalk evdesin biliyorum' dedi
sesimde ciddi bir ton belirdi aniden :)
'ne evi lan' dedim...
ben sert çıktığımda sakinleştiğini ve söylediklerimi kabullendiğini daha önce tecrübe edinmiştim....bu kezde işe yaradı....
'tamam öyle olsun' dedi....
yeniden uyumaya çalıştım ama uykum çoktan kaçmıştı....
yastığımla nerdeyse akraba olmak üzere olan bilgisayarımı açtım...
bütün şarkıları aktardım media player a...
tembeldim ama hareketli şarkılar dinlemek istiyordum...
tamda istediğim gibi şarkılar ard arda dizildi...
murat boz'un sallana sallana şarkısında takıldım kaldım sonunda....
bu kez sadece onu dinledim defalarca....
bir anlamı yoktu belki ama hoşuma gitmişti bu şarkı,
penceremin önündeki güvercinleri izlerken dinlemek....
şarkıyı dinlerken, güvercinleri izlerken yine uyuyakalmışım....
uyandığımda saat akşam 7yi gösteriyordu....

24 Mayıs 2009 Pazar

Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezgin, Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı

Dördüncü Kural:

Kainattaki her zerrede Allah' ın sıfatlarını bulabilirsin,
çünkü O camide, mescidde, kilisede, havrada değil,
her yerdedir.

Allah' ı görüp yaşayan olmadığı gibi,
O' nu görüp ölen de yoktur.
Kim O' nu bulursa
sonsuza dek O' nda kalır.

Elif Şafak- Aşk

Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezgin, Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı

Üçüncü Kural:

Kuran dört seviyede okunabilir.
İlk seviye zahiri manadır.

Sonraki batıni mana.
Üçüncü batıninin batınisidir.
Dördüncü seviye o kadar derindir ki
kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.


Elif Şafak-Aşk

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Düşüncelerim,Müzik,Ben,Diğer Ben ve Yarattığım Benlik

yüksek sesle dinlediğim şarkılar içinde daldım gidiyorum yine...
konuşmak istemiyorum kimseyle...
sesimi bile duymaya tahammülüm yok...
bir kaç çıtırtı duyuyor gibi oluyorum ilk önce,
sonra s.et diyorum içimden....
boşver....
şarkılarından seni kimse ayıramaz...
şarkıların içinde kayboldum zannederken,
birde bakıyorum ki kendimle başbaşayım...
bu uzun zamandır olmayan bir şey...
hayretle izliyorum kendimi...
düşüncelerim bile yabancı kalmış bana...
hadi hayırlısı diyorum...
boylu boyunca uzanıyorum yanıma,
hasbihal etmeye çalışıyorum,
dinlediğim şarkıyı işaret ediyor diğer ben....
oyun oynama zamanı değil diyorum kendime
anlat hele....ne var ne yok!
susmayı yeğliyor....
kendime bile yabancı olduğumu bir kez daha anlıyorum
insanları tanıma sevdasından vazgeçiyor,
kendime zaman ayırmaya karar veriyorum,
yükleniyorum yükümü,çıkıyorum yola
azıklarımı alıyorum,
mataramdaki suyuda ihmal etmiyorum
susuz olmaz diyorum içimden...
ilk durakta sorular ve sorunlar yineleniyor
içimde bir 'ben' yaratmakla
başka bir insan yaratmanın ızdırabını sorguluyorum
ben ile başka bir benlik...
ne kadar uyumlu olabilirdi acaba...
görmeye ve denemeye değerdi aslında...
sanırım biraz cesaret istiyordu...
ben deki beni yaratmaya çoktan başlamıştım
şimdi bir başka benliği yaratma zamanı
hayalci olmadan,
gerçeklerle çatışmadan
benle kavga etmeyecek bir başka benlik...
bu düşünceler içinde kaybolmuşken...
kulağımdaki şarkıyla irkiliyorum....
bu ses nilgül'e ait
'yan kalbim yan' diyor....
tevafuğun böylesi diyorum içimden....
düşüncelerimle kendimi bir kenara bırakıp
şarkının ritimlerinde kayboluyorum....

*****

Yazılan kadarını yaşar insan
Ne eksik ne de fazla inan
Bazen karışırda hayalle sevdan
Yalansın oysa geçer zaman
Yan kalbim yan
Giden unutulur sen sana yan
Sus kalbim sus
Nasibin yok senin aşktan
Görünen kadarını bilir insan
Ne eksik ne de fazla inan
Bazen karışırda hayalle sevdan
Yalansın oysa geçer zaman

15 Mayıs 2009 Cuma

Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezgin Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı

İkinci Kural:

Hak Yol' unda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.
Kılavuzun daima yüreğin olsun,
omzun üstündeki kafan değil.

Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil!

Elif Şafak - Aşk



12 Mayıs 2009 Salı

İyilik Dilekleri...

İyilik dilekleri yaşam felsefemin bir yansısıdır. benim için ortada yaşanılan tek tek "hayatlar" diye bir şey söz konusu değil. sadece "hayat" var. "özel hayat"larımız dediğimiz şey çok muğlak, belirsizdir. her an nereden geldiği belli olmayan sayıya gelemeyecek kadar çok uyaranın etkisi altındayken "işte burası benim özelim, şuradan sonrası da seninki..." diyebilecek kesin bir çizgi göremiyorum. ben senin kaderinde sayısız sebeple birlikte bir rol oynuyorum. sen de benimkin de... hepimiz birbirlerimizin kaderine ortağız, onu yazıyoruz. o halde "kaderler" nerededir?!!!! sadece bir tek kader var!!!! işte bu kader benim için çokluk büyük bir KEDER girdabı olarak görünüyor. hastalıklar, savaşlar, işsizlikler, ayrılıklar,.... tüm bu keşmekeşin karşısında bireysel olarak yapabileceğim hiç bir şey yok gibidir. tüm bu varlığın ıztırabına karşı duyduğum çaresizlik ve kendi umutlarımdan beklentilerimden doğan elemler... işte bunlara karşı ne yapabilir ve bu acılardan nasıl kurtulabilirim??? bir başlangıç noktası yaratabilirim!!!! o başlangıç noktası işte bahsettiğim o âcizlik durumudur!!! elbette bu kelimeyi/kavramı özenle, dikkatle, itinayla kullanmak istiyorum!!! bu âcizlik edebiyatı yapmak, dilenmek demek değildir!!!! ya nedir???? birinci olarak diğerleri için, tanımadan, görmeden hayır/iyilik dileyebilmek ve bunu salt bir duygu değil fakat elimden geldiğince en pratik hale dökebilmektir... işte bu hislerin sevkiyle yaptığım bir şeydir "iyilik dilekleri"......

Mataramdakisu (blogspot.com)

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Gönlü Geniş ve Ruhu Gezgin Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı

Birinci kural:
Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

elif şafak-aşk

8 Mayıs 2009 Cuma

Umuda İhtiyacım Var

yazı yazma isteğim yok bir kaç gündür.
birşeyler yazayım diyorum,ikinci cümleden sonra tıkanıyorum.
en güzeli birşey yazmamak diye siliyorum yazdıklarımı.
aradan bir kaç dakika geçtikten sonra yeni bir umutla yeni cümlelere başlıyorum,cık...
yine olmuyor...
kafamda o kadar çok şey varki,hangi birini yazacağımı bile bilmiyorum.
o güzel yolculuğum sonrası dağıttığım odamı bile toparlamak gibi bir isteğim yok...
zihnim gibi odam da dağınık...
toparlanmam için biraz zamana ihtiyacım var sanırım...
en önemliside biraz umuda...

5 Mayıs 2009 Salı

Ayna


aynaya baktım/
ben/
başka bir ben
suretim/
başka bir suret olmuş,
ağladım/
sustum/
aradım/
arandım/
bulduğumu sandım/
bulamadım/
bekledim/
bekliyorum/
bekleyeceğim/
beni gösteren/
beni tamamlayan aynayı/
bulana kadar/
yada gelene kadar...

1 Mayıs 2009 Cuma

Yollardayım

istanbuldan uzaklaşmak istemiştim uzun zamandır.bir iş vesilesiyle ufak bir tur yapıyorum şu günlerde.aksaray,adana,maraş,adıyaman,urfa belki kayseri.bu yazıyı aksaraydan yazıyorum.yolculuğa ilk çıktığım sıralar kulağımdaki şarkı sezen aksu dan gidiyorum bu şehirden.not defterime de ara ara bir şeyler karalıyorum.ilk fırsatta buraya ekleyeceğim.
***
hayatın güzel yanlarından bir taneside gezmek sanırım.yeni yeni insanlar görmek,yeni hikayeler dinlemek,böyle yerlerde varmış,böyle şeylerde yaşanıyormuş diyebilmek önemli bir olay sanırım.insan hayatta hep öğrenci olduğunu ancak gezerek,tanıyarak öğreniyor.izlenimlerimi aktaracağım...
görüşmek üzere....

26 Nisan 2009 Pazar

Damlacıklar


umutsuzluğa yollanan mektuplardan bir tane daha yazıyorum,
boşluğa yollar gibi...
***
bitmek üzere olan bir dostluktan ne bekleyebilirsiniz ki,
yarım kalan hikayeler,
birlikte kurulan hayaller
ne kadar merhem olabilir açık kalmış yaralara...
***
uzun bir dostluktan ne kalmıştı geriye,
bir kaç hatıra
özel anlarımızı hatırlatan şarkılar
ve
iz bırakan sözler

24 Nisan 2009 Cuma

Yasaklar Diyarından


yasaklar vardı sana çıkan yollarda
yürümek istesem bir hançer saplanırdı arkamdan
koşmak istesem kurşunlanırdı yüreğim
konuşmak istesem dilim lal olurdu
ümitsiz biçare kalakaldım olduğum yerde
***
o yasaklar diyarından
aşk sözcükleri topladım senin için
aşka adım atmış sinemi anlatsın diye
suskunluğumun şifrelerini çözmeni istedim
o masum kelimelerde
***
eyleme geçemem sevgilim
bu yol dikenli,bu yol karmaşık
bu yol dipsiz bir kuyu...
konuşmamı bekleme benden
dilim suskun,konuşamam,anlatamam derdimi
gözlerimden yaş değil kan damlıyor
ben bitkin,ben harap,ben çaresiz

23 Nisan 2009 Perşembe

Yoksulluk ve Samimiyet


çocukluğumun geçtiği o mahallede herkes geçimini zor şartlar altında temin etmeye çalışırdı.mahalle ahalisinde çarşıya gidip birşeyler almak bir lükstü çoğu zaman.ihtiyaçlar haftada bir kurulan mahalle pazarında temin edilirdi,para olursa tabi...durumu iyi olan ailelere imrenerek bakılırdı ama kıskançlık yoktu.paylaşmak esastı.var olan herşey paylaşılırdı,sorgusuz sualsiz,eksiksiz hatta fazla fazla.verdiğinin hesabını yapan kimseyi hatırlamam.yoksulluğun insanlara verdiği güzellikler vardı kuşkusuz.en önemlisi samimiyeti yaşatırdı yoksulluk.acılara birlikte göğüs germeyi öğretir,bir bakıma birlikte yaşama kültürüydü.
nerde o eski günler deriz çoğu zaman.o eski günler aslında çokta uzağımızda değildir.kimi zaman çocuk ruhlarda gizlidir,kimi zaman kenar mahalle evlerinde saklıdır.hani avam tabakası deriz ya işte orada.
zamana yenik düşmedilerse sizi bekleyen yoksul ve samimi insanlar hala vardır eminim.

22 Nisan 2009 Çarşamba

Masum Günler(di)


çocukluğumun geçtiği o küçük gecekondu mahallesinde
nisan ayında yağmurlar yağardı her öğleden sonra
büyüklerimiz kırkikindi derlerdi de
anlam vermezdik ne demek diye
yağmur yağarken pencereden bakardık
yoldan geçen arabalara
kaldırımı olmayan yolda yürüyen insanlara
dışarı çıkmak isterdikte
annelerimiz izin vermezdi
yağmurun dinmesini sabırla beklerdik
bazen sessizce kaçtığımızda olurdu hani
arkadaşlarla küçük kaçamaklar yapardık
yeni yeni yeşermeye başlayan tarlalara kaçardık
'yemlik' toplardık bazen
kimi zaman mantar
şanslı günümüzdeysek papatyalar,gelincikler
peygamber çiçekleri toplardık
annemize hediye etmek için
en kıymetli hediyemizdi
anneler gününde tarlalardan toplanan çiçekler
ne kadar masumdu,ne kadar içten
annelerimizde bu masumiyete ortak olurlardı çoğu zaman
kim bilir ne fırtınalar kopardı içlerinde
yoksulluğun,yokluğun içinde kayboluşumuza
bazen hissederdik sessiz çığlıklarını
zaman çok çabuk geçiyor
bir çok şeyide değiştirerek
şimdi büyüdük,
eski masumiyet günlerinden geriye
buruk hayaller kaldı
birde hüzünlü tebessümler...

21 Nisan 2009 Salı

Uçurtmalar


En sevdiği renk mor olan kadın/ En sevdiği kelime "asi"/ En sevdiği oyun incitmek beni/ Hıncı, çocukluktan kalma bir yara izi gibi

İpleri dolaşmış uçurtmalar misali/ Ne beraber uçabildik, boşverip şu dünyayı/ Ne gidebildik kendi yolumuza/ Rüzgarda savruk, başına buyruk/ Senle ben

Zamanı, yaralarla ölçen kadın/ Geçmişiyle kavgalı/ Gündüz isyankar/ Geceleri Tanrı’ya sığınan kız çocuğu/ Kırdığı kalpleri dizmiş ipe/ Gene en büyük zararı kendine

En sevdiği ses, çocuk sesi/ Güneşli, billur, neşeli/ Oysa, yıllar var ki kendi/ Anne olmayı istememiş/ Çekip gidebilmek için bir gün/ Geride ekmek kırıntıları bırakarak/ Kuşlar yesin diye ayak izlerini/ Kalmasın ne bir sızı ne kalp yarası

Sevişirken taşkın bir nehir/ Öpüşürken kor bir alev/ Uykusunda melek gibi masum/ Bakmaya kıyamadığım/ Kaç gece göğsünde uyuduğum/ Ama beraber uyanamadığım kadın

İpleri dolaşmış uçurtmalar misali/ Ne beraber uçabildik, boşverip şu dünyayı/ Ne gidebildik kendi yolumuza/ Rüzgarda savruk, başına buyruk/ Senle ben

Her hasretten sonra/ Başka başka sevdaların kollarında/ Yemin etmişken bir daha konuşmamaya/ Gene bulup birbirimizi/ Sabahı olmayan gecelerde/ Aldatma pahasına sevdiklerimizi/ Ağlayarak seviştiğim kadın/ Senle ben ipleri dolaşmış uçurtmalar misali

İpleri dolaşmış uçurtmalar misali/ Ne beraber uçabildik, boş verip şu dünyayı/ Ne gidebildik kendi yolumuza/ Rüzgarda savruk, başına buyruk/ Senle ben...

Elif Şafak

16 Nisan 2009 Perşembe

Dağ Rüzgarı

Kaderde senden ayrı düşmek te varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara
Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git
Git gidebildiğin yere git diyordum
Oysa ki, senden kaçılmazmış
Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.
Bilmiyordum.

Yine de dayanmağa çalışıyorum işte
Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen
Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye
Rüzgar güzel bir koku getirmişse
Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum
Yaşamak seninle bir başka zamanı
Bir başka zamanda seni yaşamak
Her şeyden önce sen
Elbette sen
Mutlaka sen
İster uzaklarda ol
İster yanı başımda dur
Sen ol yeter ki bu zaman içinde
Ben olmasam da olur
Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır
Bitmiyorsun
Çaresizliğim gün gibi aşikar
Su olup çeşmelerden akan güzelliğin
İnceliğin ışık yüzüme vuran
Sen güneş kadar sıcak
Tabiat kadar gerçek
Sen bahçelerde çiçekler açtıran
Sudan, havadan, güneşten yüce varlık
Sen, o tek sevgi içimde
Sen görebildiğim tek aydınlık

Bir nefeste benim için al
Havasızlıktan öldürme beni
Bulutlara, yıldızlara benim için de bak
Susadım diyorsam
Bir yudum su içmelisin
Ben yorulduysam sen uyumalısın
Ellerim sevilmek istiyor
Saçlarım okşanmak istiyor
Dudaklarım öpülmek istiyor
Anlamalısın.

Ağaçların yeşili kalmadı
Gökyüzünün mavisi yok
Bu dağlar o dağlar değil
Rüzgarında kekik kokusu yok
Kim bu çaresiz adam
Bu kan çanağı gözler kimin
Kaç gecedir uykusu yok
Gündüzü yok
Gecesi yok
Yok
Yok
Anladım
Sensiz yaşanmaz bu dünyada
İmkanı yok.

14 Nisan 2009 Salı

Manzaralı Hayaller

Cihangir’e bu ikinci gidişiydi.daha önce güzel bir semt olduğunu bildiği halde gitmemişti.zira oradaki hayat, yaşamak istediği hayat olsa da ulaşamayacağını bildiği şeylerin etrafında dolaşıp kendini kandırmasının gereği yoktu.şimdi şartlar değişmiş,hayallerinin gerçekleşme ihtimali vardı artık…güzel bir ev bakmak için dolaşmıştı hafta içinde bu güzel semti. O kadar inandırmıştı ki kendini Şems’in bağdat’tan çıkıp dostunu bulmak için dolaştığı gibi dolaşıyordu cihangir sokaklarını.aradan birkaç gün geçmiş ‘abim’ dediği insanla birlikte cihangir’i dolaşmak için çıkmıştı.boğazda yapılan kahvaltının ardından hayallerinin peşinden gitmişlerdi.dar sokaklarda ilerleyen arabanın içinden etrafa bakmakla yetinmeyip,adım adım gezmek istemişlerdi…binaların aralarından boğazı görmeye çalışıyor,hangi evin daha güzel manzaraya sahip olduğu hakkında fikir yürütüyorlardı.bazen apartman dairesinden ev almaktansa küçük iki katlı evlerden almayı bile düşünüyorlardı.biraz dolaştıktan sonra köşe başındaki küçük ve şirin cafeye girip bir kahve içtiler.semtin büyüsü bu güzel mekana da yansımıştı.öyle ki semtte bulunan her şey,sanki kendilerini yansıtıyordu.kahvelerini içtikten sonra arabalarının yolunu tuttular.biraz daha turladıktan sonra bir alış veriş merkezine gidip mağazalardan ürünler bakmaya karar verdiler.çocuk ilk girdikleri mağazada güzel bir mont,pantolon ve birkaç gömlek beğenmişti…beğenmişti beğenmesine ama alacak doğru düzgün parası yok hatta epeyce bir borcu vardı… çocuk ürünleri denedikten sonra alamayacağını anlayıp, gönülsüzce o mağazadan çıktı bir başkasına gitti. Oradaki ürünlerde aynı güzellikteydi ama almak gibi bir imkanı yoktu. Çocuk bir an düşündü,yarım saat önce neyin hayalini kuruyordum şimdi hangi dünyadayım diye…sonra içini bir hüzün kapladı…’yüz elli liralık montu alamayan ben iki yüz elli binlik evin hayaliyle yaşıyorum’ dedi…oracıkta ağlamak istedi ama yapamadı…böyle zamanlarda yaptığı en güzel şeyi yaptı ve sessizliğe büründü… buruk bir halde günü özetlemek istedi kendince…bulduğu kelimler çok hoşuna gitmişti…’manzaralı hayaller’ dedi içinden…ve sonra yine zamanın boşluğuna ümitsiz bir gülümseme bıraktı…

Geceye not

 Uykusuz bir gece daha Kafamın içindeki sesleri susturamıyorum Martıların çığlıklarına karışıyor içimdeki gürültü Düşünceleri sıraya dizmeye...