-->
15 Kasım 2014 Cumartesi
Açık Mektup-İyilik Dilekleri (gönderilmemiş mektuplar)
-->
eksik şiir
sarsılmış olabilirim ama yıkılmadım
ayakta ağlayanlardanım bilirsin
sürünmek bana göre değildir
şimdi uzakta içten içe.........
yarım kalmış-2008
vazgeçemedim
2008
vazgeçtim
not;bu yazıyı yazalı beş yıl olmuş,geriye dönüp baktığımda değişen hiçbir şey olmamış..yazık..
yalnızlık
Boş İşler
karşımıza çıkan her insanın,
her fırsatın biricik ve tek olduğu yanılgısına kapılırız,
gözlerimiz görmez başka birşeyi,
herşey o'dur,
her yol ona çıkar,
ne büyük yanılsamadır,
serap gibi,
koşar koşar ve boşa çıkar koştuğumuz sevdalar,
yorulduğumuzla kalırız,
hiç bir hayalin peşinden dünyada sadece o hayal varmış gibi
koşmak
anlamsızdır aslında,
koşarken çevremize baksak,
ne fırsatlar,ne güzellikler gelip geçer yanımızdan,
ama yok,
bakamayız,
bakıpta kendimizi meşgul edemeyiz..
hedefimize odaklanmak varken,
ne gerek var boş işlerle zaman öldürmeye..
1 Eylül 2014 Pazartesi
Duvar
2 Nisan 2014 Çarşamba
Pinhan
3 Ocak 2014 Cuma
Omayra
12 Kasım 2013 Salı
Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezgin, Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı
Şu dünyada
semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var.
Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir.
Tutup da ona hayran olmaya değil.
3 Eylül 2013 Salı
Ağır melankoli
gelir,geldiği gibi durmaz ve gitmez..
bazen bir şarkı sözüdür,
bazende siyah beyaz bir fotoğraftır..
başka hayatların peşinde koşarken,
kendi özüne dönmene sebep olur..
duvara çarpar,neye döndüğünü bilemezsin..
kanar yaraların,içine akıtır,susarsın...
24 Ekim 2012 Çarşamba
Aşkın Karanlık Matemi
Dokunmasın bana kimse
Kimse ulaşmasın artık
Tenimin incinen yerlerine
Uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
Zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
Biliyorum artık kimse yok kimsesizliğimde
Biliyorum aşka kimse yok
Aşkın karanlık metali
Soğuyor yüreğimin derinliklerinde
Aşklarım,arkadaşlarım,dostlarım
Dağılıp gitti herkes
İçimi sızlatacak kimse kalmadı içimde...
27 Nisan 2012 Cuma
17 Aralık 2011 Cumartesi
En Güzel Günlerimin Üç Mel'un Adamı Var
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım hatıralarımın camını
En güzel günlerimin üç mel'un adamı var :
Biri sensin
biri o,
biri ötekisi
Düşmanımdır ikisi
Sana gelince
Yazıyorsun
Okuyorum
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa
insanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum
Ne yazık!
Ne kadar beraber geçmiş günlerimiz var;
senin ve benim
en güzel günlerimiz
Kalbimin kanıyla götüreceğim ebediyete ben o günleri
Sana gelince,
sen o günleri
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!
Satıyorsun :
günde on kâat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek ve üç yüz papellik rahat için
En güzel günlerimin üç mel'un adamı var :
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi
Sana gelince
Ne ben Sezarım,
ne de sen Brütüssün
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz...
29 Eylül 2011 Perşembe
28 Eylül 2011 Çarşamba
Gece Ve Müzik
Ne zaman müziğin;
yazamıyorum sözünü etmek istemediğim şeyleri
birbirinden ışığını saklayan uzak yıldızlar gibi
çekiliyor herşey kendi karanlığına
parmak uçlarımda yıldız tozlarıyla kapıyorum gözlerimi
Ey ruhumun en büyük şartı olan tedirginlik!
Şimdi saat on iki
Şimdi gece ve müzik
Ne zaman otursam gecenin başına
Ne zaman müziğin
göçüyorum boş kağıdın sessizliğine
kalbim, kapatılmış kireç kuyusu akıyor kendine
bakıyorum gençliğim geçiyor uzaktan
dudaklarında bir ıslık
kitapların on lira olduğu zamanlardan
anayurdum gece, kalbimi yazdım mürekkebinle
gün bir çocuk, yaralanmış
akşamın kıyılarına vuran
yürekteki gizli yemin
gidiyor bir şiirden ötekine
ardında yıkılmış kentler
bayındır düşler var ilerde
gün bir çocuk, yaralanmış
ütopyaları kalelerle değiştiren
güdümlü gündüzlerde
anayurdum gece,
öt pelerinini ışıkları sönmüş odalarda
radyo dinleyen çocukların üstüne
saf kokunun sindiği oturma odaları
zamanın tortusu eşyaların duruşunda
duvarlarda içi boşalmış resimler
yıllardır dağılmayan bir sis
akşam yemeklerinin yendiği muşamba masada
kilit altına alınmış duygular, düşünceler
bütün tetikler çekili durur
gerginliğin geometrik nizamında
ışıkları yanmamış akşam alacası
okul dönüşü saat beş radyoda fasıl çalar
bütün gün iç geçiren
ölgün kadın yüzleri sobanın etrafında
ağrı eşiği alçak,
acı frekansı yüksek
okul ve aile birliğinde parçalanmış çocuklar
bir oda, bir dönümlük dünya
kol demiri iner az sonra
çıplak yara gençlik
günden geceye ilerleyen
yüksek gerilim hattında
odam, yaralı hayvan
gecenin gümüş alaşımında gölgelenen eşyalar
müziğin dördüncü duvarı, karanlığın kundağı
sarıyor gündüzün yaralarını
kendime yerleşmek, kendimden uzaklaşmak için gözlerimi kapıyorum
dinliyorum uçurumlara oturmuş ağaçlar gibi başka odalardaki yalnızlıkları
odam yasak kitaplar
suç ortağı şiirler
sevdiğim bir kaç poster
odam bir karaduygu fotoğrafı
o çember zaman içinde
yoktu ki varolmanın başka yolları
yastığımın altında
tutukluk yapmaz silahım
uykumu bekleyen kelimeler
geri dönüyorum
geçmişte çalınan bir gecenin kapılarından
yarım kalmış bir sevişme hatırlıyorum
bir daha hiç tamamlanmamış olan
sonra bir diğerini, bir diğerini daha
derken dağılmış kristal
odalarda sızlayan
sonra seni
deri ceketin odamın duvarında asılı kaldı
yıllar yılı birbirimizi paralamaktan
vazgeçip seviştiğimiz ilk ve tek akşamdı
benim için sus payı bir kaç şiirsin artık eski hatıra
ya sen ne yaptın bunca zaman
değişmesi gerekeni sağlaştırmaktan başka
bak duyuyor musun
Deep Purple, Led Zeppelin
Emerson, Lake and Palmer
plak zarflarında yitirdiğimiz ritüel
bugün birinci viteste yaşıyormuş gibi
bir duyguya kapılıyor musun ara sırada olsa
buluştuğun birileri var mı
gecenin, müziğin, şiirin toprak hattında
kapamadan gittiğin arka kapı
bak açık duruyor hala
uğrar mısın bir gün unuttuğun ceketini almaya
Hırsızlığın ürpertili monologu:
Kendime hayatımı anlatıyorum
Daha o zamanlar biliyordum
Yapmaya çalıştığım her şeyin
Kendime hayatımı anlatmak olduğunu.
Sözcükleri sevmeyi, büyütmeyi, büyülemeyi,
onları sivriltip silah yapmayı, yaralamayı da
süsleyip gönül almayı da
aynı zamanlarda öğrendim.
Sözcüklerin karbon ve elmas gücünü keşfettim.
Gecenin geometrisinde, müziğin matematiğinde
Saklı duruyor şimdi gizli sözlüğüm
Uzakta değil
Hırsızlığın ürpertili monologu
dilimin ucunda siyanürüm.
Duvarlarda uzak bir geleceğin koyu gölgeleri
Şiirlerimizi okurduk mahcup bir fısıltıyla
plaklar dinletirdik birbirimize, filmler anlatırdık
Sonra gizlerimizi vermeye gelirdi sıra
dünyayı anlamanın yakıcı isteğiyle
gömüldüğümüz kitaplar, genç ölenlerin matemi...
Hiçbir şey ilham vermezdi aşka ve kavgaya
Eric Clapton'ın gitarı, Genesis'in tarihi
ve Ayın öteki yüzü kadar
Şimdi radyoyu açsam
Biliyorum dünyanın bütün radyolarındasınız
Gençliğini kirletilmiş takvimlerde yaşayanlar!
Artık ne montumun cebindeki çakı
Ne yüreğimde tetiği düşmüş sözcükler
Çok zaman oldu
Odamızın kapısını çekip
O evlerden çıkalı
Ellerimizi ve yüreğimizi kirletmeden geçtik
vahşetin yakın tarihinden
ucuza yaralandık, pahalıya ölmedik
Biz radyonun son çocukları
anayurdum gece,
ört pelerinini ıslığını yenileyen
çocukların üstüne
gece ve müzik
kapanış programı
bu kitabın da
kili dağılıyor
kendime yazdığım serüvenin
her şiir tabletler halinde bölünüyor birbirine
çoğalıyor birbirinin içinden
gündelik dile transpoze edilmiş şarkıların
biliyorum, kimi derin yaralar okunmaz kalp ağrısı
kırgınlıklarım
kimi eski hatıra ecza dolaplarında saklı mırıldanlıklarım..
Murathan Mungan
21 Ağustos 2011 Pazar
Avara
bir çetemiz vardı: Vahşi Siyah Atlar
ısmarlama serserilikler yaşardık
kimseden bir şey demeden kaçıp gitmeler gibi
sokaklarda sabahlamak, parklarda yatmak
yabancıları mahalleye sokmamak gibi
Ve bir gün gideceğimiz bir Amerika vardı
herkesin bir Amerikası vardı o zamanlar
herkes gece istasyonlarında
kendi Amerikasını aradı
kısık ışıklı arkadaş odaları
plağın bir yüzünü kaplayan uzun parçalar eşliğinde
kendi rüyalarımıza dalar, dağılırdık
okyanuslar, gemi yolculukları, kanayan ıslıklar
ve dunyanın bütün limanları
önümüzde sessizce uzardı
biterdi plak, disk boşa dönerdi.
düşlerimiz çarpıp geri dönen sulardı şimdi
böyle zamanlarda ilk sözü söylemekten kaçınırdı herkes
sonra biri usulca kalkar,
herkese çay koyardı
anımsıyor musun?
vahşi siyah atlardık
kentin ışıklı çöllerinde kendi izini arayan
deri ceketlerimize sığdıramadığımız düşlerimiz kadar
aşık ve düşmandık
dünya acıtırdı bizi.
her şey kanatır, her şey yaralardı
sevişmek çekip çıkarmazdı bizi derinliğimizden
öfkemizi dindirmezdi hiçbir şey
geceleri uyuyamayan çocuklardık,
otobüs garlarında uzun maceralar umar
apansız yolculuklara çıkardık
uykulu kentlere girerdik gece yarıları
ıssız ağaçlar olurdu yol kenarlarında
gökyüzünde parlak yıldızlar, her yere aynı uzalıkta
sarhoş bindiğimiz otobüsün pencersinden
sanki bambaşka bir dünyaya bakardık
sonra saklayarak yüzümüzü birbirimizden
yumruklarımızı sıkar sessizce ağlardık
ışığı açık kalmış pencerelere, kepengi örtülü dükkanlara,
yaz bahçelerinden taşan çiceklere,
adını bile bilmediğimiz bu kente
neye olduğunu bile bilmediğimiz bir hasretle
uzun uzun bakardık
anımsıyor musun?
ahh o gece yolculukları
bir başka kentte, bir başka insan olmanın umutları
kaç yol arkadaşı kaldı şimdi geriye
gençliğin ilk acılarını birlikte keşfettiğimiz
kaç yol arkadaşı?
sürüyerek götürdüğümüz dargın beraberlikleri saymazsak
ne kalıyor elimizde?
ölenler,
terk edenler,
bir de telefonları, adresleri, kendileri değişenler
vahşi, siyah atlardık; yılkıya bırakıldık
içimizden kimse gidemedi Amerikaya
kendi Amerikası da olmadı hiçbirimizin
yağmur aldı
rüzgar aldı
zaman aldı
o vahşi siyah atları
herşey o eski rüya da kaldı
çarpıp geri dönen düşlerimizin üstünde
çürümüş cesetleri yüzüyor şimdi vahşi siyah atların
öldukleri sahilleri kendileri de bilmiyorlar
peki sen anımsıyor musun?
Murathan Mungan
8 Ağustos 2011 Pazartesi
5 Ağustos 2011 Cuma
çocukluğum...
Karşı komşunun sokağa çıkacağı zamanı beklemeni.
Her teyzeyi annen gibi sevmeni.
Sanki ayıpmış gibi kimselere söylememeni.
Ve o bisikleti ilk gördüğünde koşuşunu.
Yağmurlu bir günde annenin elinden yediğin ekmeği.
Islanan sokaklara bakıp duygulanmanı.
Yaz akşamlarında oturduğun kaldırımı.Seni bir kez daha görmek isterdim...
Hiç konuşmadan...
Kısa pantolonlu siyah beyaz halini...
bir lokma boyunu..
diz çöküp yere sımsıkı..
ama çok sıkı
sarılmak sana...
göz yaşlarımı omuzlarına
bırakıp gitmek istiyorum
şimdi...
sana kim olduğumu
söylemeden..arkama
bakmadan
ağladığımı sana
göstermeden
seni çok özledim
ama çok özledim
çocukluğum! !
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Yalnızlık
ciğerimde yalnız bir sigara dumanı,
elimde yalnız bir ateş,
kulağımda yalnız bir eda,
ağzımdan çıkan dumanın rüzgarla yalnızlık dansı,
yüreğimde yalnız bir kor,sevgiden aşktan ve senden oluşan..
tenimde yalnız bir dudak sıcaklığı...
ruhumda yalnız bir aşkın sevinci..
ayaklarımda yalnız bir titreme,
bir yalnızlık,
bir yalnızlık,
ve bir yalnızlık daha...
A.Ç.
18 Mayıs 2011 Çarşamba
Hüzün
tanıdık bir yüz seç kendine,
en hüzünlü olanından,
hani benimkine yakın olanından,
geçmişinin pişmanılığıyıla kavrulduğun zamanlarda,
o hüzünlü yüzü anımsa,
ve gözlerinden bir kaç damla yaş dökülmek isterse,
içine akıt o yaşları,
hüznünü de akıt kendi içine,
akıt ki anla,
o hüzünlü yüzün arkasındaki gözyaşlarını..
ve bir gün gerçekten anlarsan hayatı
yada anladığını zannedersen,
gel birlikte akıtalım hüzünlerimizi,
işte o zaman anlarız belki birbirimizi....
9 Mart 2011 Çarşamba
27 Aralık 2010 Pazartesi
'mış gibi' yaparak yaşıyoruz hayatı...
varmış gibi,
yokmuş gibi,
mutluymuş gibi,
mutsuzmuş gibi,
severmiş gibi,
sevmezmiş gibi,
susarmış gibi,
konuşurmuş gibi,
herşeymiş gibi,
hiçbirşeymiş gibi,
yaşarmış gibi,
ölürmüş gibi...
23 Eylül 2010 Perşembe
Pinhan
13 Ağustos 2010 Cuma
Sevmekten Gidince
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Aşk yasaklandı artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye hesapsız susmalara
Kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek mecburi ve serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak günah
Ve bir insan gözü yüzünden yüz gün ardarda uyumamak
Kimse ölmesin diye kimsenin aklında her sevdalı verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı hatta hiç bir tabiat olayı
Şahit gösterilmeyecek hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa onu atacak kalp
Ve süresi yirmidört saate çıkartılacak meskun mahallerde ağlamanın
Sen sesini alıp gidince ben burda dilsiz kaldım
Ya sen bana fazla geldin ya ben sana az kaldım
Yılmaz Erdoğan
10 Ağustos 2010 Salı
saklı mutluluk
23 Haziran 2010 Çarşamba
Aynanın Önüne Bırakılmış
çünkü birşeyler değişiyor içinde
kendini ikna etmiyor düştüğün boşluk
bildiklerin başkalaşıyor gözlerinin önünde
yabancılğı öğreniyorsun
gece söndürür hayalet olmaya yetmeyenlerin ışığını
güçlü olmaya benden daha çok ihtiyacın var
çünkü haksız olduğunu
kalbinin bir yerinde biliyorsun
gündüzün kepenklerinde duyduğun güven
çelimsiz gölgelerin fısıldadığı
küçük sırlarla büyüyorsun
zamanın ve
aynanın önüne bırakılmış
kısa bir mektup bu
belki çok sonra anlayacaksın içindekileri
ama şimdi okuyorsun
Murathan Mungan
21 Haziran 2010 Pazartesi
Oğlum; sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum...
sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum
bir yaşıma daha gireceğim neredeyse
tabii bundan haberin yok senin
kronometreye erken bastığın için
beni hep yakışıklı hatırlayacaksın
bizi bırakıp gittiğin yerde
eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın
ama dur!
Sen hatırlıyor musun beni?
Peki, sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun?
Ben, yirmiydim tanıştığımızda
sen beni en son otuz beşimde gördün İstanbul’da
sonra sen kaş'ta öldün
o akşam aynı anda geldik Antalya’ya
sen beni görmedin, ben sana bakıyorken
ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken
sen iyi ki görmedin beni
yoksa; göz göze gelir gülerdik, eskisi gibi
olmadık bir yerde gülerdik ya hani?
Öyle olurdu yine
gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için
hani sahnede olduğu gibi.
Sen ağlarken bakamazdım sana
sinirimi bozardın, gülerdim
çünkü sen her boktan şikâyet ederdin oğlum
öyle çok şikâyet ederdin ki
sonunda sıkılır gülerdim
sonra sen de sıkılırdın kendinden
başkası gibi olmak isterdin
mutlu olan bir başkası gibi
dert etmeyen biri
hani, benim gibi biri
bir şey diyeyim mi sana oğlum?
Şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
her neyse...
Ama kadınları çok dert ederdin sen
ama onlar seni severdi oğlum
ama sen çok ağlardın onlar için
sevemezdin kendini bir türlü
onlar seni çok sevse de
senin gibi olmak istemezdim o zaman
daha çok sevin beni!
Daha çok gülün bana!
Beni daha çok isteyin!
Daha çok!
Ama seni en çok ben...
Bir şey diyeyim mi sana oğlum?
Şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
ne de sabaha kadar konuşarak sana vaad ettiklerim
kandırdım seni oğlum
parayı dert etme diye
yok öyle bir şey, başarısızlık diye
illa da başkası olmaya çalışma salak gibi
bir kadın için ölme diye
kandırdım
artık umurunda değil mi bunlar?
Artık bozulmuyor musun bu işlere?
Aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa?
O kadın için ölmez misin bir daha?
Ne var, bir kere daha ölsen?
Değmez mi o kadın buna?
Hani, hani değerdi?
Çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde
keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında?
Öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi
çıplak ayaklı kıza
bıraktın değil mi oğlum?
Bıraktın, gittin
peki!
Ama ben buradayım hala
ben devam ediyorum
peki sen bakıyor musun bana oradan?
Gülüyor musun bana?
Sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum?
Beni daha çok sevin!
Bana daha çok gülün!
Daha da çok isteyin beni!
Beni daha çok özleyin!
Ama seni...
Seni en çok ben, ben!
Hayır, ben çok değiştim oğlum
bir başkası değilim artık
vazgeçtim maymunların dünyasından
bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak
işte belki de bu yüzden
seni en çok ben...
En çok ben özlüyorum!
Benim
ölü
arkadaşım...
Okan Bayülgen
18 Haziran 2010 Cuma
O Kadın
ağlamak istersin bir omuz belirir yanıbaşında, yine o gelir
korktuğunda ilk o kadının ismi dökülür dudaklarından heyecanla
yalnız kaldığın gecelerde onun öğütlerine sığınırsın
yaptığın her hatadan sonra keşke sözünü dinleseydim dersin çoğu zaman
onun rehberliği olmadan yol almak zorlaşır
ne yöne gideceğini ondan öğrenirsin
her yaptığın yanlış sonrasında seni affedebilecek yüreğe sahip tek insan odur
içinden geçenleri anlatmasanda hisseder
sustuğun zaman nedenleri niçinleri sorgulamaz
konuştuğun zaman sonuna kadar dinler
herkes seni terkedip giderken bir tek o kalır yanında
düştüğünde elinden tutar,
yürürken destek olur
farklıdır her zaman o kadın
sonuçta annendir...
14 Haziran 2010 Pazartesi
Herşey Sende Gizli
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
Can Yücel
4 Haziran 2010 Cuma
Sıkıldım
3 Haziran 2010 Perşembe
Koparılan Çiçekler
Sonu gelmez yinede bitemez ümitler
Ama yoksa bahçemin eski şanı
Sebebi koparılan çiçekler...
1 Haziran 2010 Salı
Adam Olmak
bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana.
Düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir ne yıkıldım diye yerinir
ikisine de vermeyebilirsen değer
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz
koyulabilirsen işe yeniden.
Döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu.
Yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek.
Herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne büyültürsen çevreni
her saatin her dakikasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyi ile dünya önüne serilir
üstelik oğlum adam oldun demektir...
30 Mayıs 2010 Pazar
Gönlü Geniş Ve Ruhu Gezgin, Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı
Aşk bir seferdir.
Bu sefere çıkan her yolcu,
istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
Elif Şafak - Aşk
22 Mayıs 2010 Cumartesi
Alıştım Susmaya
Avaz avaz susmak
Saklanmak kendine
Kendinden vazgeçmişken
Çok zor bazen
'Belkiler' biriktirmek
Ve sana tutunmak
Hem de sana rağmen
Üşürsen söyle hemen
İçimin camları kapansın
Bıraktım öyle kalsın
Bizim gibi darmadağın
Beni sevmediğin zamanlarda
Alıştım susmaya
Hiç ağlamadım, ağlamadım
Alıştım susmaya
Beni sevmediğin zamanlarda
Alıştım susmaya
Hala soğuk
soğuk hala
Alıştım susmaya
Çok zor bazen
Nefes alabilmek
Ve sağ çıkabilmek
Senin iklimlerinden
Sen bana
Senden kalan
En sevdiğim,
En sevdiğim Yalan.
Emre Aydın
20 Mayıs 2010 Perşembe
Sensizlik
içimde kor alevler..
ağlarım sensiz gecelerde,
gidişin matem
karanlık odamda hüsran,
ufukta ümitsiz bekleyiş,
gözlerimde dalgın bakış,
gitme,
demek gelir içimden,
haykırmak isterim
kulağına usulca,
sarılmak
buz gibi,
kaskatı kollarında
kaybolmak,
bakışlarında erimek,
sessizliğinde yok olmak...
12 Mayıs 2010 Çarşamba
Çaresiz İsyan
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Cehennemden Cennete
Seviştiğim dünyayı da yanımda götürücem
Acılarımı gömdüm
Günahlarımı yaktım
Dövüştüğüm sevdaları
Aşkında büyütücem
Şeytanımı öldürdüm
Yandığım dünyayı da dalbimde küçültücem
Denizleri taşırdım
Şişedeki küllerimi topraklara serpicem
Denizlerle oynaştım
Güllerimi öpücem
Kurumayan dudağımı yaralara bölücem
Yalanlardan dumanlandım ben
Doğum batmakta hep
Kavgalardan bulandım ben
Batıp doğmakta hep
3 Mayıs 2010 Pazartesi
Dost Bildiklerim
İçimde ümitti dost bildiklerim
Ne zaman yıkılıp yere düştüysem
Bırakıp da gitti dost bildiklerim
Hepsi varken baharımda, yazımda:
Kışın bir burukluk kaldı ağzımda
Seneler senesi oysa gözümde
Cihana eşitti dost bildiklerim
Nerde o sözlere kandığım günler?
Her gülen yüzü dost sandığım günler
Acıdan kahrolup yandığım günler
Ta canıma yetti dost bildiklerim
Meydana çıkalı asil çehreler
Aydınlanmaz oldu artık geceler
Yalanlar tükendi, indi maskeler
Birer birer bitti dost bildiklerim
Korkar oldum bana *dostum* diyenden
Yoksa yok olandan, varsa yiyenden
Ne onlardan eser kaldı ne benden
Beni benden etti dost bildiklerim
29 Nisan 2010 Perşembe
Gece,Sokak,Kaldırımlar Ve Ben
sokak ve ben,
gece yarısı şarkıları dilimde,
sarhoşlar kaldırımlarda,
fahişeler kahkaha kusmakta,
yapmacık,yapış yapış kelimeler dökülmekte dudaklardan,
ben ile sokak arasına girmiş çirkin tutkular,
hiç oralı değilim yanımdan akıp giden curcunaya,
ileride yine sokakla baş başa,
düşüncelerde boğulmuş,
ölmek üzere bir ben,
hayata tutunmaya çalışıyor yavaş adımlarda,
kaldırımları incitmeden,üzmeden,
hüzünlerimi çaktırmadan,
usul usul yokluğa doğru yürüyorum,
ömrümden çalınmış mutluluklara koşmak istiyorum,
geride bıraktığım hatıralara dönmek,
sarılıp ağlamak,özürlerimi iletmek istiyorum,
gözyaşlarım süzülüyor yanaklarımdan,
hıçkırıklar düğümleniyor boğazımda,
sessizce,
kimsesizce ağlıyorum,
sokak,gece ve kaldırımlar duyuyor sadece bu çaresizliği...
23 Nisan 2010 Cuma
Şehirlerarası Otobüs Yolculuğu
kapalı gözlerime vuran güçlü ışıkların,dışarda çoğalan seslerin varlığı;otobüsün kesilen hızı,anayoldan ayrılırken alınan bir dönüş ve bir anda yakılan iç lambaların çiğ aydınlığında görülen yolcuların dağılmış yüzleri,bir mola yerine geldiğimizi söylüyordu.
Otobüs yolculuklarının en sevmediğim yanıydı bu:uykusu bölünmüş bu insanların uyanırken ki şaşkın,saç-baş dağınık hallerini görmek,onların mahremine girmek gibi geliyordu...
Uyanırken ki yüzümüzün,ancak yakınlarımızın görebileceği bir özelimiz olması gerekirken,otobüs yolculuklarında ulu orta yaşanan bir insanlık hali olup çıkıyordu.
Ya şu yan taraftaki kadın gibi ağzım açılıp çenem düşerse uyurken,ya aralık kalmış dudaklarımın kıyısından aşağıya doğru ince bir salya sızarsa,ya bende arkadaki bey gibi horlayacak olursam gibi kuşkular uykumu kaçırmaya yetiyor,faltaşı gibi açılmış gözlerle yolculuk ediyordum...
zaten bu otobüs yolculuklarında genel bir uykusuzluk çekmem yetmiyormuş gibi,ne zaman binbir zahmetle şöyle bir kestirecek olsam,beş-on dakikaya kalmadan otobüsün bir mola yerinde duracağı tutardı;uyku ile uyanıklık arasında kalmış iyice sersemlemiş bir kafayla inerdim arabadan.defalarca denediğim talihin kötü bir şakasıydı bana.yolculuk tanrısı benimle alay ediyor olmalıydı....
8 Nisan 2010 Perşembe
Emre Aydın - Kağıt Evler
2006 yılında yayınladığı ilk solo albümü AFİLİ YALNIZLIK’ın ardından geçen 4 yıl boyunca yeni albümünün çıkışı merakla beklenen emreaydın “KAĞIT EVLER” albümü ile müzikseverlerle buluştu.
“AFİLİ YALNIZLIK” albümüne çektiği 6 kliple yılları aradan kaldıran ve her geçen gün sanki yeni albüm çıkarmışçasına bir başka şarkısını keşfettiğimiz emreaydın; Sony Music ile yaptığı albüm yapım ve menajerlik anlaşmasının hemen ardından yeni albümünün kayıtlarını İsveç’ te "Kelly Clarkson,Eagle Eye Cherry,Sinead O'Connor, Santana gibi dünyaca ünlü sanatçıların da albüm kayıtlarını yaptığı "Mr Radar Music Stüdyoları" nda Mats Valentin Prodüktörlüğünde yaptı.
Yaklaşık 3 aylık bir stüdyo sürecinden sonra kayıtları tamamlanan “KAĞIT EVLER” albümündeki Cemali’nin unutulmaz parçası “Duymak İstiyorum” şarkısı dışındaki bütün şarkılar ilk albümü “Afili Yalnızlık”ta da olduğu gibi yine söz- müzik emreaydın imzası taşıyor.
Genel olarak unutmak konsepti üzerinde yoğunlaşan albümün çıkış şarkısı İskender Paydaş ve Mats Valentin prodüktörlüğünde hazırlanan “BU YAĞMURLAR”, yayınlandıktan 2 gün sonra en büyük yasal satış platformlarından www.ttnetmuzik.com.tr ‘de en çok indirilen ve dinlenilen şarkı olarak bir rekora imza attı ve Çatalca’da özel olarak oluşturulan plato ve ormanda 20 saatlik yorucu bir çalışmanın ardından oldukça farklı bir konseptte Murad Küçük yönetmenliğinde kliplendirilmesi ile radyolar ve müzik kanallarında da en çok yayınlanan şarkı olarak zirveye yerleşti.
1 Nisan’da Sony Music etiketiyle müzik marketlerdeki yerini alan “Kağıt Evler” albümü için emreaydın “ Benim çok içime sinen, dinlemekten keyif aldığım dinleyicilerinde benimle aynı fikri paylaşacaklarına inandığım bir albüm oldu. Albüm çıkışına kadar olan bu uzun süreçte beni yalnız bırakmayan herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.
5 Nisan 2010 Pazartesi
KADINDAN KENTLER - MURATHAN MUNGAN
***
Dünya,her şeyi kendi zamanı,kendi duyguları,kendi durumlarıyla ölçüp biçen insanlarla doluydu ve o insanlara bir şeyler öğretmek gerçekten zordu…
***
Birbirlerine hatırlattıkları şeyler,birbirlerinden uzaklaştırmış olabilirdi onları…
***
Geçmişte kalan şeyler geçmişte kalmalıydı ona göre,bu huyu yüzünden zamanla çevresi azalmış,arkadaşları tarafından vefasızlıkla suçlandığı olmuştu.insanlar aynı biçimde,aynı yönlere doğru değişmiyorlardı.çoğu kez mazi ortaklıkları şimdiki zaman arkadaşlıklarını diri tutmaya yetmiyor ama insanlar bu gerçeği kabullenmeyip her şey eskisi gibi sürsün istiyorlardı.sanki bir şeyler hiç değişmeden olduğu gibi sürerse,hayat daha gerçek,dünya daha inandırıcı bir yer olacaktı…
***
Galiba ev demek,onun için ne zamandır yalnızlık demekti…
***
İçini dışarıya tutumlu verenlerdendi…
***
İnsan yatıştırmayı hiçbir zaman bilememişti…
***
Nedenler, niçinler çoğu kez geçmişin boşluğunda asılı kalır;eşya öksüzü bir çocukluğun sinsi sızısının insanın göğsünden kolay gitmediğini biliyordu bir tek…
***
Kıskançlığının boyutunu sevgisinin büyüklüğü sananlardan olduğu için,kıskançlığını sevgi sanmayı sürdürdü…
***
Bazı hikayeler bir kerede anlatıldığında yada bir kerede dinlendiğinde daha cılız bir etki bırakır insanın üstünde;bazı hikayelerse,parça parça gün ışığına çıktıkça neredeyse özel bir güç,gerçek üstü bir nitelik,insanın varoluş nedenlerine uzanan bir derinlik kazanır…
***
Kendi içinden geçenlere bile yabancı bir uzaklıktan bakıyordu sanki…
***
Geçmişini unutmaya çalışan biri için maziden gelen herkes,bir çeşit tehdit yada tehlikedir;bunca yıl sıkı sıkıya kapalı tutulmuş kapılar onlarla zorlanır,bastırılmış anılar onlarla silkinmeye çalışır,belleğin kuytularına itilmiş nice ayrıntı,onların sorularının tazelediği çağrışımlarla yeniden gün yüzüne çıkar…
Büyürken insanın ilk kaybettiği şeyin gelecek duygusu olduğunu düşünüyordu…
***
Günü gelip daha büyük,daha önemli bir şeyi almaya kalkıştığında,bütün geçmişin,geçmişte birikenlerin birden bire başka bir ışıkta,bambaşka görülebileceğini hesap edemedi.içimizin bir yanı sevdiklerimi kollarken,kendini kollamayı unutmaz mı?...
***
Babası erken ölmüş erkeklerin hiç büyümediğini en çok onda anlamıştı…
***
Birikmişlerin fazlalığı insanı kendi geçmişinden bile uzaklaştırır…
***
Hayat demek,birazda zamanında anlamadıklarımıza karşı duyduğumuz pişmanlıklar demek değil midir?...
2 Nisan 2010 Cuma
DİYECEKSİN
Nereye gidersen git sen yine seninle birliktesin…
kimlere güvenirsen güven bir gün mutlaka arkandan vuracaktır…
an gelecektir yanında olmayacaktır en güvendiğin insan.
bir bakacaksın sağa sola,heyecanlanacaksın,buralardaydı diyeceksin,
biraz önce yanımdaydı diyeceksin ama kimse duymayacak..
söylediklerini bile senden başka kimse duymayacak,
duysalar da hissetmeyecekler…
gecenin soğuk yüreğinde kabulleneceksin acılarını,
sen kendi yalnızlığında ağlayacaksın,
kaçacaksın,susacaksın,boşluklara bakacaksın ve düşüneceksin…
bir el bekleyeceksin,bir yardım,bir ümit ama nafile…
kendinden başka kimse olmayacak yanında…
küseceksin insanlara,
hayata küfredeceksin,
kadere isyan edeceksin,
kapatacaksın kendini hayatın bilinmezliklerine,
muamma ilişkilerim olmayacak artık diyeceksin,
kimselerin seni anlamasını beklemeyeceksin,
bende artık acımasız olacağım diyeceksin,
bende artık onlar gibi olacağım diyeceksin,
sözler vereceksin yaralı yüreğine,
bir daha asla kimseler incitmeyecek seni diyeceksin
kendinin bile inanmadığı yalanlar söyleyeceksin,
ama sonunda
sen yine sen olacaksın,kendinle kendin gibi
onlarsa yine aynı yerlerinde,
aynı acımasızlıklarında,bencilliklerinde…
18 Mart 2010 Perşembe
9 Mart 2010 Salı
Bu Yağmurlar
Alnımın üstüne Tanrı Büyüdün dedi,
Bu yağmurlar bu yüzden,
Birden gelir kış fark etmezsin,
Kalbinde siren sesleri,
Batar gemilerin bu yağmurlar yüzünden,
Uyan Kanar ellerin korkarsan eğer,
Bak burdayım ölmedim hala,
Tutunuyorum uçurum kenarına,
Senin için unutmak için,
Annem için annem için.
Büyüdükçe bir sayfa attı,
Takvimin üstünden
Tanrı Yorgunsun dedi,
Bu yağmurlar bu yüzden,
Birden giderler fark etmezsin,
Kalbinde siren sesleri,
Ağlarsın belli olmaz,
Bu yağmurlar yüzünden
Emre Aydın
2 Şubat 2010 Salı
Gönlü Geniş ve Ruhu Gezgin Sufi Meşreplilerin Kırk Kuralı
21 Ocak 2010 Perşembe
Hayat
4 Ocak 2010 Pazartesi
Hep Böyle Mi Olur - Düş Dokağı Sakinleri
2 Ocak 2010 Cumartesi
Sen Bilemezsin
Geceleri sokak lambaları altında oturan yalnızlıkları
Kaç gece sana dağlardan şarkılarını yolladı rüzgarlarla?
Sen,kaç geceye dost oldun
kaç saat dayanabildin ona
kıvrıldığın yerde uykuya mı daldın hep?
Sen bilemezsin yalnızlığı
Hiç ses duymadığın bir yalnızlık yasadın mı?
sen kaç yalnızlığa dost oldun
kaç saat dayanabildin ona
yüzüne kaç kapı kapayıp kaçtın yalnızlıkların?
Sen bilemezsin ağlamayı
Gözlerin dolduğu anları ağlamaktan miı sayıyorsun hala?
Sen,kaç kez bir basına ağladın
kaç saat dayanabildin gözyaşlarına
Ellerinle yüzünü kapatıp,kendinden mi sakladın hıçkırıklarını?
Sen bilemezsin içmeyi
Şişenin dibini bulduğun an midir sana göre içmek?
Sen kaç kez,şarap tadında buruk şarkılar söyledin
kaç saat dayanabildin sarhoşluğuna
Kadehini aklındakilerle mi yoksa yüreğindekilerle mi içtin?
Sen bilemezsin sevmeyi
sevgi dediğin sadece seni sevenleri mi sevmek?
kaç vakit ayırabildin sevmeye
Sadece severek kaç vakit dayanabildin
İçinde öldürdüğün sevgilerin sahipleri nerede!
Kaç kalpten ceketini alıp cıktın şimdiye dek ....
...........
Geceye not
Uykusuz bir gece daha Kafamın içindeki sesleri susturamıyorum Martıların çığlıklarına karışıyor içimdeki gürültü Düşünceleri sıraya dizmeye...
-
Ne çok bildiğimi sanıyormuşum, Cehaletimi bilgelik sanmışım.. Bütün bildiklerimi yoksaydım, unuttum.. Kirlenmiş temiz bir sayfayım artık, Ne...
-
Uykusuz bir gece daha Kafamın içindeki sesleri susturamıyorum Martıların çığlıklarına karışıyor içimdeki gürültü Düşünceleri sıraya dizmeye...